Masal
MASAL
Evvel zaman içinde, kalbur saman içinde deve tellal, pire berber iken... Ben bağda üzüm bekler, derede odun yükler iken, bir varmış bir yokmuş… Masalın yalanı mı olurmuş. O yalan bu yalan, fili yuttu bir yılan bu da mı yalan Derken; sabahleyin erken, keçiler koyunları tıraş ederken, tahtakurusu saz çalar, sıçan cirit atar iken, çıkmış bir koca karı ortaya en sonunda açmış ağzını yummuş gözünü bir laf etmiş, bir laf etmiş... Bakalım ne laflar etmiş…
Bir ailede beşkardeş varmış, kardeşlerden ortanca olan biraz nazlı, biraz huysuzmuş. Annesi babası ne yaparsa beğenmez, anne babası bütün çocuklarına aynı davranmasına aynı giyecekleri aynı yiyecekleri almasına rağmen “Siz ablamı daha fazla seviyorsunuz, onun her istediğini alıyorsunuz. Siz küçük kardeşimi daha fazla seviyorsunuz ona hiçbir şey demiyorsunuz onun her dediğini yapmanıza rağmen benim dediklerimi yapmıyorsunuz. Siz beni sevmiyorsunuz.” diye sızlanır dururmuş.
Annesi bakkaldan beş ekmek al gel, diye para vermiş. “Niye ben gidiyorum, şu çok sevdiğiniz kardeşim gitsin, iş olunca bana buyuruyorsunuz, kardeşime iş yaptırmıyorsunuz buna rağmen onu daha fazla seviyorsunuz.” diye söylenmeye başlamış. Annesi:
-Oğlum, olur mu öyle şey, biz hepinizi aynı şekilde seviyoruz. Kimseyi daha fazla veya daha az sevmemiz mümkün değil. Demelerine rağmen annesine ve babasına inanmamış.
-O zaman siz benim çok sevdiğimi bilmemize rağmen bana çikolata almıyorsunuz bana daha fazla oyuncak almıyorsunuz diyerek evden çıkmış. Bakkala gitmiş ekmek yerine abur cubur almış birazını yemiş, yerken demiş ki ne desen ailemizde beni seven kimse yok kaçayım evden ben yalnızda yaşarım demiş. Çıkmış yola.
Az gitmiş uz gitmiş dere tepe düz gitmiş altı ay bir güz gitmiş gide gide bir ormana gelmiş. Gelmiş gelmesine ama bu arada da gün akşama yaklaşmış. Güneş battı batacak. Hava kararmak üzere ne yapacağım diye kara kara düşünmeye başlamış. O arada bir ağacın kovuğunu görmüş “Hah demiş buraya sığırımım.” Bu arada hafiften rüzgâr esmeye başlamış. Üşümeden sığınayım diye ağacın yanına varınca orada bir sincap ailesi varmış. Anne sincap yavrularını yanına almış onlarla konuşmakta. Yavru sincaplar annelerinin etrafında cıvıl cıvıl oynaşmakta. Bu arada anne sincap ağaç kovuğunun önünde çocuğu görünce:

“Yo! burası benim yuvam burada ben ve ailem kalıyoruz. Sende git ailenin yanına demiş.”
“Benim ailem yok ki, şey aslında vardı da beni sevmedikleri için ailemi terk ettim. Benim gidecek yerim yok bundan sonra burada ormanda yaşamak istiyorum.” Demiş.
“Bu yuva çok küçük, biz bile zor sığıyoruz içeriye. Seni alamayız, başının çaresine bak.”
Evden kaçan çocuk üzgün bir şekilde oradan ayrılmış az ileride kocaman bir ağaç görünce şu ağaca tırmanayım ağaçta gecelerim diye düşünmüş. Başlamış ağaca tırmanmaya ama ağaç büyük kendisi ise küçücük birkaç denemeden sonra güç bela devasa ağacın ilk dalına çıkmayı başarmış. Hah şöyle bu dalda gecelerim sabah olunca başımın çaresine bakarım diye düşünürken bir sesle kendine gelmiş. Yanında kocaman simsiyah bir orman kargası:
“Burada benim yuvam var çekil yuvamın yanından. Bir daha seni burada görürsem gözlerini oyarım.” demiş. Bunu duyan çocuk korkuyla ağaçtan inmeye çalışırken düşmüş. Dizleri kanamış, elleri ve yüzü çizilmiş. Oflaya puflaya yerinden kalkmış. Yeni bir sığınak ararken o kadar acıkmış ki karnından gurultular yükselmiş. Bu arada hava biraz daha kararmış ve soğumuş. Ah evimde olmak vardı şimdi demiş. Acaba evden kaçmasam mı idi, şimdi bizimkiler ne yapıyorlar acaba yemek yemişler midir, beni merak ediyorlar mı acaba diye düşünüp hem de yürürken bir mağaraya rastlamış. Sabahlayacak geceyi geçirecek bir yer buldum diye sevinmiş. Karanlık mağaranın içlerine kadar girmeden mağaranın ağzına yakın bir yere oturmuş.
Zamanında okulda derslerine çalışmadığı ve öğretmenini dinlemediği için doğal hayatta nasıl davranılır bir şey bilmediğini fark etmiş. Yönleri bilmediği için ne nerede olduğunu biliyor, nede karanlıkta nasıl ateş yakıp aydınlanıp ısınacağını biliyormuş.
“Ah şimdi babam olsa, nerede olduğumuzu da bilir, nasıl ateş yakılacağını da bilirdi. Hem de beni zararlı yırtıcı hayvanlardan korurdu. Ah babacığım seni şimdiden özledim." diye düşünmüş.
O anda midesinden gurultular gelmeye başlamış saatlerdir bir şey yemediği ve içmediği aklına gelmiş. O kadar acıkmış ki aklına her yemek geldiğinde sanki gurultu artıyormuş. Gündür annesinin verdiği paraya abur cubur aldığına pişman olmuş. Keşke isteklerim yerine ihtiyaçlarıma öncelik verip te ekmek alsaydım demiş. Annem ekmek al derken haklıymış. Keşke dediklerini yapsaydım diye düşünmüş. Aç susuz mağaranın girişinde uykusu gelmiş. Ama üşüdüğü için ne altına serecek, nede üstüne örtecek bir şey olmayınca taşın üstünde uyumuş kalmış yumuşacık yatağını beğenmeyen yaramaz Orhan.